Bu yıl "Anne ben barbar mıyım?" başlığı altında düzenlenen serginin tüm mekanlarını ziyaret ettim ama bugün size bienalin bende en çok iz bırakan Galata Rum İlköğretim Okulu'nda yer alan çalışmalardan bahsedeceğim. Sanatsal etkinlikleri "entel-dantel" işler diye sıfatlandırıp bir kenara çekilenlerin sayısının hayli fazla olduğu bizim buralarda sanattan bahsetmenin hiç kolay olmadığını da biliyorum. Ama Galata Rum İlköğretim Okulu'nun sanata olan önyargıları yıkmak için kollarını açtığını hissettiğim an tüm bildiklerimi unuttum.
Kapıdan girdiğiniz an karşılaştığınız manzara işte bu:
Karmaşık göründüğüne bakmayın kafanızı çevirdiğiniz her yerde sizi içine alacak bir eser var. Giriş kattaki bu salonda beni en çok etkileyen karşı duvarı tamamen kaplayan 7 mimarlık öğrencisinin hazırladığı yarı soyut Taksim haritası.
4 katlı olan binada katları çıkarken sizi Çinli sanatçı Wang Quinsong'un eserleri karşılıyor. "Beni Takip Et, Kendini Takip Et, Onu Takip Et" adlı 3 eseri de benim beğenimi kazandı. En çok etkileyen ise "Kendini Takip Et" adlı çalışmasıydı. Sizi bilmem ama bana sınav sisteminin kurbanı olan bizleri hatırlattı.
BENİ TAKİP ET! (Follow Me) |
KENDİNİ TAKİP ET! (Follow You) |
ONU TAKİP ET! (Follow Him) |
Kamusal alan fikrine odaklanan bienalin anlatmak istediklerini en iyi kazandıran çalışmalardan biri hiç şüphesiz Yeni Zelandalı sanatçı Peter Robinson'undu. İstanbul'un karmaşasını, her gün bir yenisi yükselen plazaları, plazaların etrafında varlığını sürdürmeye çalışan küçük dünyalarımızı o kadar güzel vermiş ki Robinson.. Odaya girdiğiniz an size ayrılan alanın küçüklüğü, İstanbul'da yaşamaya çalışan bizlere ayrılan kamusal alandan daha büyüktü sanırım...
Bienalde dokunabildiğiniz tek çalışma ise Elmgreen&Dragset ikilisine ait olan "İstanbul Günlükleri". İki genç sanatçının performans yerleştirme dedikleri çalışmaları 7 genç adamın her gün mekâna gelerek günlük tutmasından oluşuyor. Sanatın dokunulabilir tarafını karanlık odadaki 7 masanın üzerinde yer alan günlükleri karıştırırken keşfediyorsunuz. Ben Emre imzalı günlükte gerçekten kayboldum.
Serginin en esprili çalışmaları da Şener Özmen'e ait. Poşu takım elbisesiyle kimlik eleştirisine, kendi kulağına tuttuğu megafondan avaz avaz bağırma izlenimi verdiği çalışmasıyla da ifade özgürlüğümüzü kaybedişimizi âdeta yüzümüze çarpıyor.
Kentsel dönüşümün sermaye-iktidar ilişkilerini konu alan "Mülksüzleştirme Ağları" adlı çalışmanın teras katta yer almasının birçok ziyaretçiye ulaşmasına engel olduğunu düşünsem de sergide yer bulmasına sevinmekle yetiniyorum şu an. Oluşturulan ağlar ve haritalar 3. Havalimanı, 3. Köprü gibi mega projelerin yarattığı ekolojik, ekonomik ve sosyal yıkımın hangi medya organları üzerinden sansürlenerek toplumsal hafızadan silinmeye çalıştığını, mülksüzleştirme projelerini üstlenen şirketleri ve yönetim kurulu üyelerini gözler önüne seriyor. (Koç grubunun bu haritalarda yer almamasını düşünmeye gerek yok sanırım malum bienalin ana sponsoru..)
Galata Rum İlköğretim Okulu'na terasta yer alan "Sokakta Sanat Var" adlı çalışmayla anlamlı bir veda ettim ben. Bienali kaçıranlar için genel bir post daha yazacağım. Şimdilik hoşçakalın (:
Sanatın herkese karışması dileğiyle..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder